top of page

KESİM : 7 KUANTUMDA 5. BOYUT - BİLİNÇ BİR BOYUTTUR

Kur’an tefsirine yönelik olduğu için, ayrıntıya kaçmadan sunduğum referansları, okuyucu dilerse atlayabilir. Görevim Kuantum teoremiyle ilgili olanı biteni özüyle dile getirmekti. Zerreler âlemini hakkıyla bilmeyen bir okuyucu, Melek ya da Nûr kavramına uzak kalabilirdi. Bu yüzden sevimsiz de bulunsa referanslarda sunduğum konuların okunmasında, tefekküründe ve hattâ öğrenilmesinde, büyük yararlar vardır.

Kuantum teoreminin en büyük özelliği, “Einstein’ın dördüncü boyutu”na ek olarak, beşinci boyutu bulmasıydı.

Akıl-ruh-zihin-şuur-bilinç dediğimiz bu boyut, parapsikoloji ile fiziği birleştirmek, ruh bilmecesini çözmek için en önemli adımdır.

Kuantum teoremi yalnızca maddi evren, maddi fizik için geçerlidir. Buna rağmen soyut alan denklemlerine dayanır, fakat hareketi açıklamaz. Mekânik dünyamıza etki eden ve soyut olduğu halde bu dünyayla etkileşen BİLİNÇ (Akıl, şuur, zihin) ve düşünce ilişkisini ele alır.

Kuantumcular, olayların var oluşunun bağımsız olsun olmasın dikkatli bir gözlem yapan (bilinçli gözlemcinin) aklın, bu olayların var oluşunu anlamlandırdığını göstererek, BİLİNÇ boyutunu Kuantum teoremine almışlar ve bunu BEŞİNCİ BOYUT olarak nitelemişlerdir.



Çünkü fizikte var olan bütün teoriler veya boyutlar denenip, iyice kullanımından sonra, bir fizik olgu açıklanamıyorsa, (arz-talep sonucu) yeni bir boyut şart olur. Örneğin üç boyutlu mekânı açıklamadığı için dördüncü boyut ZAMAN ortaya çıkmıştı. Şimdi de mekânik fizik beşinci ve üst bir boyut talep etmektedir ki bu da yeni bir kavram olan “AKIL-ZİHİN-BİLİNÇ” boyutudur.

Mekânik fizik olaylarını ve evrenin aslını ZİHİN aslı belirler. BİLİNÇ ile fizik dünya arasında vermek almak ilişkisi hiç durmaz. Fizik oluşum ile bilinç arasındaki bu ilişki, gözlemcinin BİLİNÇ boyutuna dayanarak ortaya çıkar. Bilinç boyutu KUANTUM fiziği sonucu gündeme getirilmiştir. Yani bilimin konuğu olmuştur.

Kesinkes, belirgin (determine) açık oluşumlar SEZGİYLE kavranılır ve bütünlükle ifade edilir. Önce BİLİNÇ (dolayısıyla sezgi sahibi anlayacak) sezecek, sonra da anlatacaktır. Çünkü zihinsel olaylar alanında determine (belirgin, glasnost) bir açıklık vardır,

Eğer ZİHİN maddeyle etkileşmezse “Ayarlama” denge ve tavır alamazdı, evrensel sibernetik olamazdı. Düşünce ve maddenin birbirini etkilemesi mekânizması GİZLİ DEĞİŞKENLERE TALEP DOĞURMUŞTUR.

Düşünce dürtüsü cisimlerin geçiciliğiyle ilgilidir. İlişki ise bireyin kişisel dünyasına doğru yönlenmiştir. Nesne ve kütlelerin geçmiş, şimdi ve gelecek gibi zaman konumlarının yani Lineer denen doğrusal zamanın terk edilmesi ve yerine bölünmez zaman içinde kalıplar ve alanlar düşünülmesini Kuantum teoremi önermiştir. Bilim kendiliğinden ALLAH’a yönelmektedir.

Kuantum fiziği bizi bir üst boyutta kuantlaşmanın ve kişiselleşme olmaksızın TEK RUH ile hareket etme bütün bireylerin bir Külli Tüm’ün küçük üyeleri olduğuna götürür. Vücudumuzdaki hücreler gibi: Her biri bağımsız gözükür. Fakat bir bütün içinde yer alırlar.

Evren üç boyutludur ve zaman içinde hareket ettiğinden dördüncü boyutta evrene girer. Yani dört boyutlu bir cansız evreni beşinci boyuttaki bir CANLI (Bilinçli) anlamlandırır.

Beşinci boyut BİLİNÇ, bize şimdi sır gibi gelmektedir. Ama biliyoruz ki ruhsal enerjiler, paranormal olaylar, düşler düşünceler hep bu BEŞİNCİ BOYUT enerjisinden gelişir.

İnsanın kendini keşfetmesi için bir üst boyuta örneğin altıncı boyuta ihtiyacı vardır. Böylece insan kendi BİLİNCİNİ bulabilir ve zihin gücüyle istediği eşyayı hareket ettirerek, maddeye hâkim olabilir. (Psiko-kinetizm budur!)

Beş duyumuzun algıladığı gerçek (Sensetif Realite) beş duyumuz devreye girmeden, (Örneğin rüyamızı gözümüz kapalıyken görmemiz benzeri Durugörü ya da süper spektrum dediğimiz) beş duyu ötesi duyular ise (Clairvoyance Realite) dolaysız algıdır ki, bu beş duyu ve ötesindeki duyularla birlikte evreni kavrarız ve aralarında hiçbir ayrılık da yoktur. Bizim okuduğumuz bu satırı, süper körler parmak ucuyla okumaktalar, dilsizler rüyalarında konuşmakta, sağırlar rüyada duymaktadırlar.

Kuantum fiziğindeki belirsizlik ilkesi bize atomaltı ölçekteki noktasal kuantların arasında bir ayrıcalık, bir kendi başına kişilik ve arada bir mesafe olmadığını açıklayarak, böyle boyutsuz şeylerin tek olarak ele alınamayışı yüzünden KESİNSİZLİK doğduğunu belirtir.

Her şey kendi başına görünüp, bir üst sisteme açılmaktadır. Örneğin kuarkların ardında bir tünel, daha ağır parçacıklara uzanmaktadır. Bunlar ise en arkadaki şeyle bütünleşir. Evrende ne varsa birbirinden soyutlanmış değildir. Bu tünel derinlerinde bireysellik (kesret) kalkar ve yerine herkesin aynı olduğu KÜLLİ TÜMELLİK (Globular davranış) cemâati başlar. Yani bireyler bütününe açılır. Burada her şey birbiriyle bütünleşir, özdeşleşir, aynılaşır. Burada bu bütünün tünel ucundaki üyeleri olan bizleri her etkileyen bütünümüzde “Etkilenen” olarak gözükür.

İnsanlar arasındaki paralel davranışlar da, (her insanı bir ada gibi düşünürsek) en alttan, bunların düşünceleri, toplu bilinçaltı denizine uzanan tüneller (Beynin saklı kanallarından, üretilenler, ırksal hafızanın gizli devamlılığı vb.) gibi tek  merkeze bağlandığını görürüz.

Beşeri zihinler birbirinden ayrılmış, soyutlanmış değillerdir. Her biri bireyselliğin olmadığı, bütün bireylerin birbiriyle özdeşleştiği TOPLU BİLİNÇALTI (İleride göreceğimiz Misal âlemi) tünellerinden aynı sisteme akar, özdeş, aynı şey olurlar. Kısacası her bir küçük irade (veya nefs denen kimliği olan öz) Globular (külli akıl, külli ruh ve küllî nefs gibi tek bütün) şeylerle birleşirler. Bu programlama katmanında toplam bilgi ve bilim kaybolmaz, bireylerin kimlik ve hayatlarının kaydedildiği tüneller bir ortak ana (küllî) yapıya açılıp herkesin malı olur.

Böylece birbirinin aynı davranan, ruhsal kısa devreleri nedeniyle normal ötesi gösteriler yapan, bir halatla tırmanıp gökte kaybolan (Tüneline saklanan) kimselerin bu gösterileri ve telepati beraberliği gösteriyor ki, insanların ya da bilinçli her şeyin de paralelleri, antileri vb. vardır. Bu ikisi arasındaki iletişimi, birbirinin tıpatıp davranmayı temin eden “Gizli değişkenler” üstlenmelidir.

Öyleyse biz “Akıl”lar arasında ve “ANTİ”ler arasındaki “Gizli değişkenleri”, bir ZİHİN BOYUTUYLA birleştirebileceğimiz “IŞIKTAN HIZLI PARÇACIKLAR MEKANİĞİ” olarak belirleyebiliriz artık!

Gizli değişkenlerin nötrinolar ile kısıtlanamayacağını ve onların da ötedeki bir başka TÜNEL küllî-bütün boyutun sonsuz özenerjisinin üyesi olduğunu anlıyoruz. O halde arayacağımız GİZLİ DEĞİŞKENLER, o TÜNEL (Globular) bütünün kendisi olmalıdır. Yani Bilinç boyutu olmalıdır...

Evrende yanılmayan ve kuralları şaşmaz bir BİLİNÇ yani zihinsel boyut daha doğrusu evrenin bir tek RUHU vardır.

Beşinci boyut olan BİLİNÇ, Kuantum teoremince ortaya çıkmıştır. Zaman boyutu gibi bilinç boyutu da (soyut) mücerrettir. Yani zamana bağımlılığı ve mekâna sığmazlığı vardır.

Beşinci boyut bilinç böylece, evrenin her noktasında yekpare fizik bilinç “Seriul Hısab” gereği (orada) var olur.

Bilinç boyutu cansızların evrenine FİZİK YASALARI olarak yansır. Bu cansız atomlardan kurulmuş bütün canlılara ve insan vücuduna içgüdü olarak yansır. Kozmik bilinç, insanın temel yapısına da “AKIL” olarak yansır.

Böylece insanı oluşturan atomlar, fizik kurallarına bağlıdır. Hücreler ve bütün organizmamız da birer içgüdü sahibidir.

İnsandaki içgüdülerin kaynağı “Kirlian fotoğrafçılığıyla resmi çekilebilen” psikolojik ve de biyomagnetik enerji bedendedir. Bunlar önce beslenme (Oksijen, su, protein) sonra savunma (güçlenme, emin olma) ve en sonra üreme (Kendine benzer bir varlık, varis bırakarak, benliğin zaman içinde sürdürülmesi, kalıtımın gizli devamlılığı) içgüdüleridir. Bu tür içgüdülere “Rûh-i hayvanî” denmektedir. Ne var ki, hayvan ve bitkilerle paylaştığımız bu ortak yanımızda, hayvanlar gibi masum değiliz. Çünkü insandaki gelişkin nefs, zalimdir. Örneğin aslan beslenmek için avlanırken,  insan zevk, israf için avlanır, öldürür ya da orman yakar.

6 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Commentaires


bottom of page