top of page
Yazarın fotoğrafıWemburokrat

Chat no: 021 - Tarih : 16 Kasım 2001

Üstnot:<> ile başlayan kesimler Aiberg’e ait değildir.

 
 

Argo-Nuh Tufanı

 

Slm slm.

 

<> İki ay önce gördüğünüz rüyayı anımsıyorum?

Bunun rüya ile ilgisi yok. Burada bulunan herkes, birer sıkı HANİF'tir. Yani şöyle diyorum: İbrahim Milleti olan biri zaten kutsanmıştır... Hızır'ın adı yoktur Kur'an'da. Birçok nedeninden biri de, "herkesin" bir HIZIR kadar:

1. Katından RAHMET alabileceğidir. (Yani Rahmet Allah katındandır.)

2. İlim için ise, Allah'ın (El Alim) yakasına yapışılır. ("Rabbi zıdni ilmi" demek, yakaya yapışmaktır.)

İbrahim gibi (Hanif cerbezedir, Allah'ı rahatsız eder) yaka-paça İLMİ alır... Hanif İbrahim yaka paça Peygamberliği ve Dostluğu almıştır. Onun milletinden olan herhangi biri NİÇİN almasın İLMİ?

Her Hanif = İbrahim milletindendir. Her HAZİRUN ise zaten Hanif'tir. Huzurda Hazırdır. İlme taliptir. İster sadece rahmet alalım, ister sadece ilim alalım, ister ikisini birden alalım, ÜÇÜ de İSİMSİZ'in yoludur. Ama en makbulü ise, İbrahim Milletinden bir HANİF'in, Allah'ın yakasına (Ta-Ha:114) yapışıp ZORLA İLİM ALMASIDIR. Alacağız o ilmi, YAKALARA yapışıp...

Bunun için rüyada "filanı görmek" görmemek değil olay. Ben burada olan herkesi "rüyamda gördüm". O rüya değil, ama öyle diyelim. Gerçekten Onun (Hızır'ın) bir adı yok da onun için söylüyorum. Güdümlü bir rüya gibi bir gezici-durugörü...

 

<> hocam bu günkü konumuz yine Hz. Hızır mı
<> s'il vous plait

Sans-nom. Bu işte HIZIR'dır. Ama konu Hızır değil...

 

<sorrow...> slm slm

Slm sans nom Salute. Eski Norveççe'de... Hayat acılar üzerine değildir. Kuzey mantalitesi: Türk olsalardı damardan acılı arabesk girerlerdi. Onlar için "ACILI" değil hayat, "Ekşili". (Arapça abus gibi.) Sorrew EKŞİ demek. Acı çekmek ekşi demek. Üzgün olmak ekşi demek. İngilizce'de Sour, sonra Sorry, bir de... Bir de bilin bakalım ne?

 

<> sorrow

Evet, "Sorrow" derken bir de filolojiye giriverdik... Oruç ile aramız nasıl?

 

<> Kara ipliği bekleyerek açıyoruz artık.

Happy DOĞUMGÜNÜ to you. HB-2U mesajı da bu anlama geliyor, 4U da aynı kategoriden, to you ve for you, bilirsiniz... İngilizce, NET sayesinde "Geleceğin İngilizcesi" olmaya gidiyor. Sanki bir şeyler "ARGO" ile başladı, ama yerini bulacaktır.

Dünyadaki en zor dil ARGO'dur. Tarihi Mısır'ın Hiyeratiklerine, en eski Mısır Krallıklarının Kodekslerine dayanır. Halktan başka bir dildir. Özeldir. Rahipler de bu gizemli dili büyük bir serbestlikle kullanmışlardır. Yunanlılar da Argonaut'ların DİLİ olarak bunu benimsemişlerdir. Dünyanın neresine giderseniz gidin, gemici dili bir Argonaut dilidir. (İskele, alabanda, mayna vb.)

<> Gize ve Ankor astronomisi MÖ 10500'ün sınırında.

Bence daha eski. NUH tufanıyla bağlantılı onlar. Stonehenge'ler, Angkorlar, Nazca Zigguratları...

 

<> Mesela antropologlara göre Eski Mısır'ın yönetimi Mısırlılarda değildir, yöneten sınıf başka bir ırktanmış?

Bu doğrudur. Mısırlılar başkadır. Şimdiki Mısırlılar, Araplaşmış Hami ve Berberilerden ibaret.

 

<> Kan gruplarının farklı olduğunu bulmuşlar?

O Argoca konuşan Mısırlılar ise bir beddua yediler. (Musa'yı kovalayan Firavun milleti.) Onlar şimdi dünyanın dört bir yerinde yaşıyorlar. Onlara ROMANO deniyor. Rindler başkanlığında. Çok özel bir dilleri var: Tam Argoca. Eski Mısır'ı, KHUFU'nun dilini bile YAŞATIYORLAR.

El Romano, ama bu Rafet El Roman değil. Onlara Çingene diyoruz. Onlar devletsizdir. Onlar İsrailoğulları gibi SÜRGÜN'dür. Gypsy = Zigano = Zingara = Zigeuner = ÇİGAN...

Bu kadar lafın arkasında, HİYERATİK ile yazılan ARGONom dili var. Egypt kelimesi bile ARGOca. Kıpti, Koptik demek, ki herkes bilir. Çingenelere kıpti denir.

 

<> Gypsy/Egypt, yakın gibi?

Zaten aynıydı. Biri daha Argoca. ("William Clinton" der gibi) Artık o ebediyen BİLL Clinty'dir... Dikkat ediniz, Argoca tüm dünyada vardır. "Erketedeyken zarbolar enseledi" derken, bu yazılmamış bir dilin bir edebiyatıdır. Argoca geçmiş ile aramızdaki tek bağdır. Argoca yaşayan bir ortak DİL'dir.

10 500 yıldan önce Thebes ve Sais rahipleri, Platona "Siz Yunanlılar dünkü çocuklarsınız" diye sitemde bulunuyorlardı. 15 bin yıl öncesine dayanan ve batık bir Atlantis uygarlığından söz ediyorlardı.

Kur'an'daki Ad, Semud, Eykeli'ler, Lut ve Nuh tufanlarının tamamı batık uygarlıklardır. "Kimini suda boğduk, kimini bir ses ile helak ettik, kimini ise şiddetli bir rüzgar ile..." diyen ayetleri bilirsiniz. Gazabın türleri var. Ama Nuh tufanı evrenseldir. 5 medeniyeti bitirmiştir. Bu medeniyetler şunlardır: Suvaga, Yağuse, Yeuke, Nisra, Vidd (Vedda). Bunların her biri ayrıca bir kıta-devlet gibiydi...

Bunları nereden biliyoruz? Bu putlar şahsındaki ayeti daha önce de yazmıştık. Nuh suresindeydi galiba, değil mi? Kur'an fihristinde "Nisra" diye ararsanız mesela bulabilirsiniz. "Yeuke" yazsanız yine bulabilirsiniz.

 

<> 71-Nuh/23: Ve sakın ilâhlarınızı bırakmayın, Vedd'i, Süvâ'ı, Yegûs'u, Yeûk'u ve Nesr'i bırakmayın dediler.

Allah, beş eski uygarlığın adını-adresini veriyor. Mu kıtası BUDDHA (Vidd, Vedda, Ved). Okyanusya. Kalıntıları Maoriler ve Polinezyalılar. Özellikle MADAGASKAR ve Taiwan (Formoza) ahalisine bakınız, bunların tümü aynı MALAYAN milletidir.

 

<> Buddha, Türkçe budak ile ilgili, gövdeden ayrılan?

B harfi W'ye zamanla dönüşür. Garderobe = WARDrobe gibi. Garnison = Warnizon gibi. Bu yüzden W ile başlayan kelimeleri daima B ve G harfli çıkışları olan sözcüklerde arayınız. Arapça'da da durum aynıdır. Vuku (bulmak), Vakıa, Vak'a, Sankritçe Baga...

Neyse dilleri bırakalım ve Savm-Siyam gibi temel ibadetler ile ilgili yeni bir bölüm açalım, ne dersiniz? Ramazan'a da uygundur.


Kalu Bela-Külli Şey’in

Rivayet odur ki, Kalu Bela'da NEFİS, on iki sınav (fitne, imtihan) yaşadı. Nefs'e Allah 12RIZK HABL'i ile bağlıydı. HABL = Cable, Kablo. Hablil Verid'i hatırlayınız: Şahdamarı. Kordon (Cord) ise Cuore,Coeur, Corro'dan geliyor...

Hablil Verid derken, Cable of Cuore, kalbi besleyen damar. Yani görünüşte AORT damarı, şah damarı; Ledünni ve Batıni anlamda da NEFSİ besleyen gizli kordon... Onun yeri bildiğimiz göbek kordonumuzdur. Hani Anneye RAHİM'de bağlanan. Hani Ruh ile bedeni birbirine bağlayan ve resmi bile çekilebilen "GÜMÜŞ KORDON".

Kalu Bela'ya en baştan girelim: EL EVVEL diye bir yaratan vardı. Ondan başka Külli şey'in denen İLKELyarattıkları (sonsuz ihtimal, sonsuzda birler). Mutlak yokluk yok idi: Eğer mutlak yokluk olsaydı, en başta bizler olmazdık...

Mutlak yokluğu anlamamız gerekiyor: Sıfır'ın da tıpkı bir ve 17 gibi, ÇARPANI gibi BİR'dir, ÜSSÜ de bir'dir, paydası da bir'dir. Yani 0(Sıfır) diye yazdığımız şey aslında 1 x 0 üssü bir bölü 1 diye yazılır... Mutlak sıfır ise, çarpanı, böleni, üssü SIFIR olan sıfır sayısıdır ki, böyle bir sayı yoktur. Çünkü MUTLAK BİR vardır. (LA yerine ELgelmiştir: Varlık yokluğa tercih edilmiştir.)

Dolayısıyla MUTLAK sıfır olmadığından, ALLAH gibi MUTLAK BİR dışında ayrıca sonsuzda-bir küçüklüğünde "şey'in"lerden vardı. 0,0000000.........000000000000001 gibi... Sonsuzda bir gibi... Bu, SIFIRA en yakın sayıdır. AMA ASLA SIFIR değildir. Bunlardan sonsuz tanesi BİR eder çünkü. Yani sonsuzda bir(1/n)den sonsuz tane vardır, bu da 1'dir. Ne var ki MUTLAK BİR, bu bir değildir.

Nasıl ki mutlak sıfır yerine bu sonsuzda-bir İHTİMALLER var ise, mutlak bir olan ALLAH yaratıcıdır ve her şeyin EL EVVELİ'dir. Yaratan ve Müsteğni (Es-Samed)dir.

Şimdi, Allah gizli bir hazineydi. EL idi. EL = 1 idi. Karşısında ise yaratılma potansiyeline hazır sonsuzda-birler, yani SIFIRA EN YAKIN sayı olan LA = Yok = 0 vardı. 1 ve 0. Buradan başladı işte... Sonsuzda birler (sıfırlar) ile ALLAH (1) vardı. Allah bu bireysel sıfırların meçhulündeydi, sıfırların kavrayamayacağı anlamında... Birazdan candaş, Gizli Hazine = Kenzil Mahfi ile ilgili ayeti getirecek.

 

<> 51-Zariyat/56: Ben cinnleri de insânları da bana kulluk etsinler (beni bilsinler) diye yarattım.

Bu ayet çok önemli. Sırayla gidelim: Mutlak BİR (Adı El Evvel, Ehadün WAhid) var idi. EL / AL / İL / ÜL vb = Daima BİR sayısıdır. LA / LE / Lİ / LÜ vb = Daima sıfır sayısıdır... Allah, bu ikili sistemi KAMER suresinde bir AYETTE yazmıştır ki, bunu klasik çevirmenler "ÇİFT = Erkek-Kadın gibi düşünmüş ve öyle yazmışlardır. Halbuki ÇİFT RAKAM'dan söz etmektedir.

DİGİTAL sistem evrenin kendi yaratılış doğasındadır. Onu insanlar keşfetmedi. O İLAHİ bir kurguydu. İnsanlar (Boole Cebiri, De Morgan mantığı vb) onu EN SONRA buldular ve adına ikili sistem (Bineer, Binary Cebir) dediler. Şimdiki adı da Dİ = İKİ, GİT = RAKAM, DİGİT = Digital gibi.

Sibernetik Dİ-GİT'den ibarettir. Bunlar bir ve sıfır, ve/veya, +/-, Arapça I/. (Buna NUN = Nokta ve KALEM = 1 de deniyor. Remildeki simgeler de bunlardır, Aruz vezninin meşhur çizgi ve noktaları da...) İşte AL(1)LA(0)HUbudur. HU(ve) = EL(1) EV(OR) VE(AND) LA(0) olduğundan Allahü = 1 0 ve 1 ve-veya 0 kombinezonudur.

Hüvel Evvel dendiğinde mutlak 1 sayısını bulmuş oluyorsunuz. 1 sayısı/rakamı ELİF (Aleph) ile yazılır. Sonsuzötesindeki ELİF sayısı (Biz bunu mesela * ile gösterelim) bildiğimiz BİR sayısından farklıdır. 1 rakamı demek 1 x 1 üssü 1 bölü 1 demektir. Oysa Allah'ın bir (1) sayısının önce eksi ve artı reel sayılar ile yine eksi ve artı sanal sayılardan oluşan -1, +1, -1i ve +1i dörtlüsünden oluştuğunu biliyoruz. (şekil-1) Buna ARŞ'ın dört direği denir. DÖRTtane 1 demektir bu... (şekil-2)

 



[] Şekil-1: -1, +1, -i ve +i dörtlüsü: http://sohbet.hanifislam.biz/link/1den_4e_karekok.gif [] Şekil-2: ARŞ'ın dört direği: http://sohbet.hanifislam.biz/link/1den_4e_arsin_direkleri.gif <> "Rabbu'l meşriqayni we Rabbu'l mağribeyn" = "İki doğunun Rabb'i ve iki batının Rabb'i"

Evet. İki doğu ve iki batının Rabbi, Rahman suresinde bu anlama gelmektedir. Bunların her biri kendisiyle çarpılır. Bir de bunların üzerinde piramit tepesi gibi, her bir 1 diğeriyle çarpılınca, bu yönde eksi 1 ama sanal yönde artı bir çıkar. (şekil-3)

 



[] Şekil-3: Herbir "1" diğeriyle çarpılınca, bu yönde -1, ama sanal yönde +bir'dir: http://sohbet.hanifislam.biz/link/1den_4e_carpi.gif

Bunların birbiriyle çarpılması yerine bir piramit gibi tepede BİR olma durumu vardır. Dikilitaşın dört kenarını, bir de piramit gibi olan tepe/5. noktasını düşünün. İşte orada MUTLAK BİR vardır. Mutlak birin çarpanı, böleni, üssü ELİFsayısıdır. Daha doğrusu elif kez elif artı bir sayısıdır.

Bu yüzden Allah, dört yönün de ilahıdır. Meleklerin ve Ruhun (artı eksi sanal birler). Melekler eksi kütlenin (Takyonların), kendisi Ruh ise ANTİTAKYON (NEFS de bu aslında).

Cinler enerji'nin bir'i, insanlar da maddenin bir'i. Enerji = Luxonlar (Nar), Madde = Tardyonlar. Kısaca madde ve soyut madde (takyon) takımına, iki doğu ve iki batı diyoruz. Bunun da anlamı şu: Önce yaratıkların içeriği, REEL (Gerçel) ve İmajiner (Sanal) olarak İKİYE ayrılıyor, çift kutup yasası gereği. Sonra bunların her biri de artı/eksiolarak ÇİFTİN ÇİFTİ ya da dört kutup (quadropol) yasası olarak dörde ayrılıyor.

Daha sonra da ayette bildirildiği gibi "SEKİZ ÇİFT" oluyor. ("Sığırlardan vb sekiz tane yarattık" ayetini anımsayınız.) Mesela şöyle sekiz oluşturalım (Bunlara Klonlama deniyor): Takyon, Antitakyon, Nur (Sonsuzözenerji, Ennorgie) ve Esir (Sonsuzdabirler ortamı, Külli Şey'in ortamı).

Nur'dan da Melek ve Zebani diye bir takım yaratılıyor. Melek Cehennem'de yanar. (Ayeti anımsayınız: "Meleklerden her kim ben de varım = ilahım derse, biz onu cehennemle cezalandırırız.") Ama Zebani Cehennemi Yakar. Bu yüzden hiçbir Zebani/Zebun Cehenneme giremez. Onlar sadece SEKARda, yani kazanın altındaki ATEŞte bulunurlar. 19 tanedirler.

Hiçbir ZEBANİ "Ben ilahım" diyemez, çünkü cezalandırılacağı bir Cehennem yoktur ve en büyük ceza şu olmalıdır bir Zebani'ye: CENNET'e konması. Yani orada helak olur... Tuhaf ama bu doğru... Zebani'nin Cenneti de SEKAR işte... (Gübreböceğinin Cenneti gaitadır, ne yapalım ki bu böyle.) Cinlerin Cenneti ise Volkaniktir, onlar bunu seviyorlar... (Üstüme gelmeyin, haşa ben yaratmadım, niye böyle? Allah'ımıza sorun.)

Evet bu arada sekiz takımı oluşturalım: Cinler mesela: Enerji. Cansız enerji ve canlı enerji. Cinler mesela: Elektrik yüklü cinler (peri vb), yüksüz cinler (nötrino cinleri), yani Şeyyatin = Şeytanlar... Allah onların da (Maşrık = Enerji) Rabbi'dir, Mağrib'in de (İlahin NAS bu demektir ve Allah'ın adıdır. NAS suresinden onu biliyoruz.)

114 Esmaül Husna'nın biri de "İLAHİNNAS"dır. Bu İbranice'de Yehva'dır. Bizde Kutluğ-Uluğ Tengri'dir. Arapça'da ise İlahinnas'dır. Kut = Kutsal, God, Huda, Good vb ile aynıdır. Kuddüs ile bağlantılıdır. Uluğ ise uluhiyetile İLAH ile bağlantılıdır.

Tengri = Hamd, Şükran edilen demektir. (Danke ve Thank ile tamamen ilgilidir, çünkü bu saydığım isimler ADEMCE dilinden kök dilden ve en temelden kalmış kelimelerdir.) Şimdiki Türkçe ile Ulu, Kutlu ve Tanrı diyoruz. Yani Kuddüs ve Uluğ = İlah olan, Tengri = Hamid (Hamdedilen ve Şekur = Şükredilen anlamında).

***

 

Gelelim yeniden Kalu Belaya... Allah gizli bir hazineydi. (Mutlak bir = Çarpanı, böleni, üssü elifxelif+1 olan sayı.) Bu sayı bölünemez, buçuğu, kesiri olamaz. O MUTLAK BİRDİR ve öyle kalacaktır. O yaratıcı birdir. Karşısında da digit antisi var, adı ŞEY'dir. Eğer bir şey belirli (bildik) ve çoğul ise adı EL-EŞYA'dır. Bildik değilse, harfitarifi-artikeli yoktur = LA'dır. (İng. No, Not; Almanca Kein nicht vb.)

 

<> 0*sonsuz = 1

Doğru. Allah'ın bir'ini, kendisiyle sonsuz kez çarpalım: 1x1x1x1x1x1x1...........x1x1x1x = 1'dir. Ama eğer Allah ÜÇTÜR dersek: 3x3x3x3..............x3 = Onyüzmilyon bin tane Allah eder. Allah Tek(Ehad) ve Tekil(Wahid)dir. Kendisine bölseniz de çarpsanız da hep birdir. Allah'tan Allah çıkarılmaz: Sonsuzötesi matematikte, bir sayının kendisinden çıkarılması yine ELİF = 1'dir ya da toplanması Elif = 1'dir. Cantor sonsuz setlerini araştırınız. Ya da Borges'in The Aleph (Elif) öyküsünü okuyunuz. Ya da benim Sonsuzluk kulesi ikinci ciltteki ELİF bölümüne bakınız.

Kısaca Allah'ın, yarımı, çeyreği, 1-1 = 0 ya da 1+1 = 2 gibi özellikleri yoktur. O Ehadün Wahid'dir. Tek-Tekil ve Tekilliklidir. Ama karşısındaki ŞEY = Sonsuzda bir minik esir birimleri, yani sıfıra en yakın sayıdır. Bunların değeri sonsuzda birdir.

Hani elmayı üçe bölmüştük. Her bir dilimine 1/3 anlamında 0.3333......333 demiştik. Sonra bunu yine üç ile çarpıp bir sayısını bulacağımıza 0.999......999 bulmuştuk. Bunu da tam sayı 1'den çıkarmıştık, geriye 0.000......001 kalmıştı... İşte bu, SIFIR'a en yakın sayı olan SIFIRDIR. Yani sonsuzda-bir = sıfırdır.

Ama tam ve mutlak sıfır değildir. Çünkü bu sonsuzda birlerden SONSUZ tanesinin bir nitelemesi vardır: Yani şey = 0.000......001'lerden sonsuz = külli'si vardır. Külli Şey*in demek, sonsuzda birlerden sonsuz tane alırsınız ve KÜLL = bir bütün yakalarsınız. Ama bu Allah'a şirk değil.

Bu yüzden ayetler "ALLAH ve KÜLLİ ŞEY*in vardı" diyor. Her bir sonsuzda-bir ihtimal vardı diyor. Zaten o sonsuzda-bir ihtimallerden HER an yaratıyor ve NURUNU tamamlıyor. "Allah'ı ne zaman görseniz bir yaratım üzerindedir" ayetini anımsadık mı?

Allah bu sonsuzda-birlerin her birinden bir evren daha yaratacaktır ve tüm sonsuzda-birlerin yaratımı bitince NURUNU tamamlamış olacaktır. Yani hiçbir şey Allah'tan MEÇHULDE karanlıkta kalmayacaktır.

Allah NURUNU tamamlayınca da soracaktır, diyecektir ki: "Bugün MÜLK kimindir?" Kimse olamayacağı için kendini yanıtlayacaktır: "Bugün, Vahid ül Kahhar olanındır mülk..." Göklerde ve yerlerde olan ne varsa O'nun mülküdür (Amenna). Sonsuzda-birler O'nun mülküdür. Küllişey'inin her bir EŞYASI(1) ve eşyanın sıfır hali olan ŞEY'in(0) O'nun mülküdür.

 

<> Ben neden bu ihtimalin içinde varım, adaletsizlik değil mi? Yani neden ben benim?

Bütün sonsuzda-birler EŞİT olup birbirine üstün değildir, ADALET de budur. Hem de Mutlak adalet... Herkes için aynı soru, "Ben neden benim?" = İNSAN popülasyonu için sosyolojik olarak genellenir. Hatta Cinler için de. "Ey Cin ve İnsan toplulukları, gücünüz yeterse..." gibi... Birazdan "ÖZGÜR İRADE" konusuna da gireceğim.

 

<> Ama bir çekirge ile Hızır'ı bir tuttunuz?

Çekirge ve insan, ÖZGÜR İRADE ile NE OLMAK İSTEDİKLERİNİ SEÇTİLER. Ama unuttular. İlk nefeste unuttular. Son nefeste anımsayacaklar... Çekirge, çekirge olmak istemiş çünkü. ÖZGÜR İRADESİYLE bu can pazarından ÇEKİRGELİĞİ istemiş. Buna birazdan gireceğim.

Önce şu Küllişey'in'i bir toplayıp Allah'ın huzuruna getirerek, candaşın en başta sorduğu sorunun yanıtını bulalım. Sonra da Külli Şey'in okyanusundan, yani Levhi Mahfuz denen dev vefk(matriss)ten hangisini SENİN ÖZGÜR İRADE ile istediğini irdeleyelim.

Cin, melek, çekirge, ispihoz, maydonoz, bakteri, taş, toprak, zürafa, zebra, maden ve her bir şey (KÜLLİ ŞEYİN), hepsi temelde BİR'dir. = Külli Şey'inin bir cüz'ü = payıdır. Payda ise Külli Şey*in'dir. O okyanus (Levhi Mahfuz) içinde, sen ve çekirge ile şu yüzük, birer PAY'dır, paydanın PAY'ıdır...

 

<> Ama hepsi bir değil ki?

O zaman şöyle anlatayım. Çabucak kat edeceğim:

1. Şeylerin küll'ünü, tamamını topladı. Ona "KÜLL" payda dedi. Ona kendi AKLINDAN verdi. O AKLIKÜLL idi...

2. "Ben senin Rabbin değil miyim?" KÜLLİ AKIL. (Yani çekirgenin, taşın ve benim ve de domatesin tümünün toplam global AKLI olup, bu bir tektir ve kimseye ait değildir, hepimizindir.) Akıl, "Kalu Bela" dedi.

"Evet Yarabbi sen benim Rabbim'sin." Dikkat edin, "İlahımsın" demiyor AKIL, "Rabbimsin" diyor... Yani her bir şey sibernetik olarak kurgulanmış.

Tümümüz oraya gittiğimizde, mahşer. (Cem olduğumuzda, yeniden Külli Akl / Aklı Küll olduğumuzda, bu Kalu Belayı anımsayacağız zaten.) İşte bu KÜLLİ ŞEY'İN'in BİR TEK VARLIK OLARAK İLK VE SON KEZ BİRLEŞMESİDİR. Allah her birimizi tek tek muhatap almadı. KÜLLİ ŞEY'İN olarak BİR TEK TÜMEL muhatap olarak karşısına aldı. Çekirge ya da sarımsak olarak değil. Biz doğrudan KÜLLİ ŞEY'İNİZ.

 

<> Bu dünyadan/rüyadan uyanacağız mı?

Böylece şunu anlıyoruz: Külli Şey'in diye bir HAMMADDE var. O hammaddeye "KUN FEYEKUN"DENDİĞİNDE, o şey önce bir sıfır olarak boşlukta kalmıyor, sıfırın + ve - iki kökü olduğundan BİR ÇİFT olarak yaratılıyor. Buna matrissi'in çift kökü deniyor.

Bir MATRİKS = Kalıp olarak ise, Allah "OL" dediğine RUH üflüyor. O zaman o şeyin, ("Matriss = Rakamsal" değil) Matrix = Geometrik = Kehf = Hologram olarak ŞİŞTİĞİNİ genişlediğini görüyoruz.

Yani OL dediğinde o şeyden bir çift ÖLÜ doğuyor. Ama Allah'ımız Ruhundan üflediğinde o ölü şeylerden ikisi (Mesela evren ve anti evren) aniden şişerek genişliyorlar. (Zariat 47'yi unutmayınız.) Allah Ruhundan üflerse cansız (Ol dediği) CANLANIYOR. İşte bu üflemeye her bir ŞEY için (çekirge vb) Hologram deniyor. Ama nasıl bir hologram? İşte bazı yeni bilim pırıltıları...

Külli şey'in (Sonsuz tane sonsuzda bir denen sıfırlar) her biri bir şey olduğundan, her birinin OL (Rakam) ve Üflenme (Kehf/Hologramize olma) özelliği var. Her bir ŞEY'e bir Ruh üflenmesine, HOLOGRAM ailesinden olmak üzere WHOLE-Gram deniyor...

Çünkü ŞEY'in'ler içlerinde (Sıfırın kökleri olduklarından simetrik olarak) BİNOME = Binom içerirler. Bunlar birbirinin tersidir, antisidir = ANTİNOM'durlar. Ama en önemlisi de bunlar sıfırdır, yani HİÇBİRŞEY'dir, ya da yeni bir kavram olarak NON-NOME, Nonom, Non-functional = Fonksiyonsuzdur. Ancak sıfırdan ötede sonsuzda-bir olduklarından dolayıdır ki, aynı zamanda bir tek şeydirler, yani MONO-NOME = Monomdurlar...

İşte bu nominallerin her birinin bir HOLOGRAMI vardır. (Bunlar geleceğin nom açılımlarıdır. Şimdiye kadar bilim dalı olarak saklıyorduk, ama artık ben ve arkadaşlarım, yani ZigZag matematikçileri, bunları üç yıl içinde ve sindirerek sunacağız.) Non_functionlar, Parageodeziktir, yani Jeodezi üstüdür.

Bu bakımdan Pascal açılımlarıyla açıklayamazsınız, Pascal üçgenini kullanamazsınız mesela. Çünkü KARDİNAL denen sonsuz ötesi sayılar kategorisindendirler...

 

<> Oktay Sinanoğlu'nu tanıyor musunuz?

Yabancı gelmedi. Bir Ruhçu vardı 1950'lerde, onun adı mıydı neydi? Pardon o Sinan idi, adıydı Sinan...

 

<> Nobel adayı imiş, ama vermemişler.

Ha şimdi anımsadım, şu bizim doktor 37 yaşında. O değil mi? Beyin Cerrahisinde terminal kavramını oluşturan doktor değil mi bu?

 

<> Değil, yaşlı bu adam.

O zaman değil. Tanımıyorum. Hawking'e bile vermiyorlar Nobel'i.

 

<> Oktay Sinanoğlu, matematikçi.

Matematik Nobel'i yok ki. Fizik, tıb falan var. Matematikçiler için ALTERNATİF NOBEL ÖDÜLÜ diye bir ayrı komite var.

 

<> Lucasien koltuğu mu?

Hayır, Lukasyenlik Newton'a verilmiştir. İkinci olarak da Hawking'e. Nobel ödülünde benim TOP quarkların(Bunu teorik olarak ben buldum) adı geçti durdu, ama dediler ki: "Bu bildiğimiz en ağır kuarktan 93 kez ağır. Bunun denel olarak elde edilmesi için önce yeraltında bir lineer hızlandırıcı oluşturmamız gerekli. Denel olarak bulununca ödüle ADAY oluyorsunuz."

Bu projeyi Dallas yakınındaki Waxachi'de inşa ediyorlardı, sonra ne oldu bilmiyorum.

 

<> Feza Gürsey?

Bottom kuarkını rahmetli arkadaşım ve ağabeyim Feza Gürsey bulmuştu zaten. Ben onun simetrisi olan TOP kuarkı ve taon nötrinosunun kütlesini hesaplamıştım. Ama bu matematiksel olarak kaldı. Eğer Dallas akseleratörü ya da CERN devreye girerse o da olur...

Top kuark, diğer hiç bir kuarka benzemez. Yani torba-topolojik modeli yoktu. Glueball = Gluon yapışkan topunun "Gluon DENİZİ" denen modelidir. Evrenin yaratılışında etkin rol oynayan Higgs bozonları ve Lepto-quarklaragiden bir geçiştir. Bunlar şimdiki konumuz değil.

 

<> Ona da galiba ödül ayağı çekmişler?

Gürsey'e, bana ve Hawking'e bu ayak çekildi hep. Ama umurumda değil... Nobel'in içyüzünü kavradık biz: Stalin gibi bir Allah'sızın, Papa gibi bir inançlıya "Ateizm ödülü" ya da nişanı / madalyası takmasına benziyor. Çok umurumuzdaydı sanki. Verseler ne olur, vermeseler ne olur? Neyse biz konuya dönelim. En son ne demiştik, Kalu bela hakkında?

Wholegram ile Külli Şey'in, her bir şeyin bir MİNİ HOLOGRAMI olduğunu, ama bunların birleşip WHOLEGRAMM = Aklı KÜLL olarak Allah'ın huzuruna geldiğini anladık mı? OK denirse konuyu başka yere aktaracağım.

 

<> OK

Allah, Külli Şey'in'i (Buna ESİR de denir, çünkü yok = sıfıra en yakın sayının çapıdır) her bir ihtimali (sonsuz ihtimali) çağırdı. O zaman çok enteresan bir şey oldu. Kendi başına ÖLÜ gibi duran sonsuzda-birlerden sonsuz tanesi (n x 1/n = 1) bir araya gelince CANLI gibi oldular.

AKIL budur işte... Yani akıllandılar. Yani yok = sıfır iken, Külli Şey'in'in her bir pay'ı payda kadar olunca bir tam sayı oluştur. Cansız bir hiç iken CANLANDI. Zaten ben de canlıyım, çekirge de. Ama bizleri oluşturan ATOMLARcansız değil mi? Cansız nedir, canlı nedir? "Cansız atomlardan CANLI çıkıyorsa, atomlar mı canlıdır? Yoksa aslında biz de CANSIZ mıyız?" gibi uç sorular da sorabiliriz...

Hanif hep sorar, mutmainlik arar ya, sormak hakkımız. Candaş tam bir Hanif gibi YAPIŞtı sorulara, dikkat ederseniz. Küçük çapta bir İBRAHİM kesildi... İbrahim, Allah'ı taciz ve tedirgin etmişti. (Haşa, hatalı bir teşbih.) Candaş da BİLİMİ (El Alim olan Allah'ı) dolaylı olarak taciz ediyor. İşte bu çok güzel... Çünkü Allah bilinmeyi istedi. Bilmek bilimle oluyorsa, bilim ile sorgulamak gerekir.

 

<> Biz cansız mıyız?

Cansız ve canlı = Akıl-Ruh CANLI (ama soyut) hologramlardır. Buna elbise gibi giyilen Enerji ve Madde ise cansız formlar/cesed'lerdir. Arada bir de elzem olmayan YARI-CANLI, yarı CANSIZ bir şey daha var: Yani o şey meleklere, eşyalara ve hayvanlarla bitkilere, hatta çocuklara bile gereksiz, ama Cin ve İnsana çok gerekli. O öldürülürse siz melek oluyorsunuz. Ona eziyet edince de size Cehennem için bir vesile oluyor NEFS.

 

<> Neden âkıl bâliğ olunca?

Beynimiz bir fındığın içi gibi bembeyaz ve kıvrımsız doğarız. Öğrendikçe fındıkta çizgiler oluşur ve CEVİZ'e döner beynimiz, kıvrım kıvrım... O zaman biz AKİL olmuş oluruz... Fındık, ceviz gibi kırış buruş olmazsa, nefs nefs değildir. Bu konuyu aşalım mı? Çünkü candaşın sorduğu sorunun tam yerine girdik.

Meleklerin nefsi yoktur, baliğ değillerdir. Canlı demek, "doğan, büyüyen, kendine benzer bir varlık bırakıp ölen" demektir. Kendine benzer varlık bırakmak, meleklerin ve cansızların işi değildir. Yani baliğ / beliğ / ergin olan, ÜREYEBİLENLERDİR.

Bu bakımdan BALİĞlik, beslenme, savunma ve üreme ile birlikte, üç içgüdüden en "GEÇ KALANI" üreme içgüdüsü, meleklerde bu üçü de yoktur. Ama meleklerde AKIL vardır. BALİĞ değillerdir. NEFSİ olan BALİĞ'dir. Bu konu tamam mı? Yoksa geçelim mi?

 

<> Okey.

Öyle Okey yok. MUTMAİN olmazsan geçemem :-).

 

<> Tamam, âkıl bâliğ olunca mes'ûlüz.

Yoksa REKLAMA GİRERİM. Reklam size benim yegane eziyetimdir.

 

<> 30 çeşit ilim, 20 çeşit Kur'an'ı anlama ilmi, herkes de sorumlu ise Allah'ı bilmeye bulmaya, ne olacak halimiz?

Hayır! Alim bulur. Bir kere buldun mu da HERKES öğrenir. Yeter ki o biri BULSUN ve "HAH! Aradığım buydu!" dedirtsin. Savsaklamadan, kandırmadan, ALİME yakışırcasına... ALİM odur ki, hemen her konuyu bilir, her yanıtı anında KUR'AN'DAN getirir önümüze kor...

Şu anda Kalu Bela'dıyız. Allah, cansız herbir şeyi, Külli Şey'in'i bir araya topladı. Cansız bu sonsuz tane sıfır bir araya gelince AKILLANDI. Onun adı Külli Akl / Aklı Küll oluverdi.

İçinde evrenlerde mevcudat olarak ne yaratılmışsa, onun toplam-aklı vardır. Buna Süfyanist tasavvufçular(Edebali ekolü) "Nuru Muhammed" falan diyorlar. Ama Kur'an'da adı "KÜLLİ ŞEY*İN"den ibaret... Allah, KÜLLİ ŞEY'İN'e KAADİR'dir ve ALLAH KÜLLİ ŞEY'İNE ALİMDİR.

Külli Şey'in'i tek tek saymıştır (Muhsi ve Hasib) ve tümünü detayıyla Levhi Mahfuz denen ana kitapta "Sonsuz x Sonsuz" bir MATRİSS = Vefk olarak determinantıyla birlikte (El Evvela determinant sayıdır) ana kitaba koymuş, LEVH= Magnetik disklere MAHFUZ = Bellek olarak kaydetmiştir...

Allah, her şeyi tek tek sayıp, zerrece (Planck çapı) ve bundan ufak (sıfıra en yakın sayının çapı) her bir şeyi ANA KİTAP'ta tek tek saymıştır ve NUN = Nokta / SIFIR ve KALEM (1 = Elif = AL = EHAD = BİR = CALAMUS) ile yazmıştır.

Hiçbir şey Rabbinden gizli ve uzak kalmamıştır. Kalem ve yazdıklarına and içmiştir. Yani yazılan program kusursuzdur, versiyonu da yoktur; update ve upgrade de edilemez olduğundan, Allah orada yazılanı AYNEN KORUMUŞTUR. Bunu şöyle de anlatır: "ALLAH VAADİNDEN DÖNMEZ.", "Allah unutmaz..."

Bu dev matristen bir de matriksler (Hologramlar, KEHF'ler, Geon = Geometrodinamik Süper Uzay birimleri vb) oluşturmuştur. Onu KİŞİSEL KASASINA = Ğayb alemine koymuş ve bilgi işlem merkezine (Arş'a) kimseyi muttali etmemiştir. Levhi Mahfuz denen muazzam şey'inleri okumaya yetkili olan üç kimse vardır. Yani "Orada bir lamba yanmıştır":

1. İsrafil, süpersonik enstrümanı ile (Nefhi Sur) Levh'den bir kıyamet emri beklemektedir.

2. İdris, onu görmüştür ve buluşları kendinin değil, Allah'ın yaptırdığını görmüştür.

3. Hızır, sadece "ışığı yanan ve tarihin değiştirilmesi" gibi az sayıda verilen görevleri yerine getirmek üzere, Levhi Mahfuz denen karanlıklar içinden, yanan İLGİLİ KUTUNUN lambasını okur ve yeryüzü zamanına girerek, Kehf suresindeki bildirilen işlemleri yerine getirir.

Yani kimse o Levhi Mahfuza vakıf değildir. O bir HDD'dir. Kalem formatıdır. Programıdır... Kusursuz bu program hep korunacaktır, kıyametten sonra bile. O program bir ALLAH vaadidir ve Allah vaadinden asla dönmez...

Buraya kadar sorulacak bir şey yoksa, şimdi NEFSİN yaptığını anlatacağım? İsterseniz bir dakika ara verelim bir düşünün ki sıkboğaz etmeyeyim?

 

<> Levhi Mahfuz atomların içinde mi?

Atomlar evrenin içinde. Sayısız sonsuz evren ise Süper uzayın içinde. Süper uzaylardan sonsuz tanesi ise HYPER uzayın içinde. O da KÜRSİ'de bir simit halkası kadar. Kürsi ise Levhi Mahfuz içinde. Levhi Mahfuz ise Arş'ın yedi tabakasının en altında ve evrene bakan yerinde. Oraya Ze-Zel-Zı ve de Dad-Zı-Ğayın ARŞ'ı deniyor, Zez-Zağ okunuyor. Bu kelimeyi hatırladınız mı? Zig-Zag.

İlk Arş katmanının adı EBCED arşıdır. Sonuncusu da bu arş. Onları kitaplarımda vermiştim, "Taykel, Mevzah Arşı" falan diye. Her biri birer HARF'in temsil ettiği katmanlardır. 4 harften 7 kattır. En sona da Z harfleri ve z gibi okunan Dad ile Ğayın harfi kalmış.

Orasını da Allah'ımız Cebrail'den saklamış ama HIZIR'a göstermiştir. O gün bu gün adımız (Ali İmran:113-115) ZİGZAG oldu gidiyor... Cebrail o makama çıkamıyor. Ayetler ona (Sidre'ye) indiriliyor. Oradan da DÜNYAya (Resullere) indiriyor kendisi... Levhi Mahfuz şudur: Formatlanmış ve işletim sistemi yüklenmiş bir HDD kombinezonu.

 

<> İşletim sistemi diye sembolleştirdiğimiz, yani levhadakileri işleten ne?

İşletim sisteminin adı KADER. Kader ama KAZA değil. Kader şudur: Özgür olarak yapamadıklarınıza, seçemediklerinize kader deniyor. Kabaca bunlar 12 tanedir:

1. Ne olduğunuzu siz seçemezsiniz. (Cin, insan vb.)

2. Hangi zamanda doğacağınızı siz seçemezsiniz.

3. Hangi tarihte (yerde) ve coğrafyada (hangi evrenin, hangi dünyasının, hangi kıtasının, hangi ülkesinde) doğacağınızı siz seçemezsiniz.

4. Genetik mirasınızı (Zenci, Çinli, 6 parmaklı vb) siz seçemezsiniz.

5. Fizyolojinizi ve cinsiyetinizi de siz seçemezsiniz. (Uzun kısa, güzel çirkin, erkek dişi vb.)

6. Rızkınızın miktarını siz seçemezsiniz.

7. Sayılı nefesinizi (ömrünüzün uzunluğunu) siz seçemezsiniz.

...

Şimdilik kesiyorum. Ama şunu söylemek istedim: BİZİM SEÇEMEDİKLERİMİZE = KADER deniyor. Kalanı ise = KADA...

 

<> Cennetlik ya da Cehennemlik olmayı da mı seçemiyoruz?

Cennet, Cehennem ve Sabıkun'u biz seçiyoruz... Ben, Ayşe veya Fatma ile evlendimse, bunu ben seçiyorum. Fatma da beni seçiyor. Nikah KADER ürünü değildir. Nikah bir mutabakatttır.

 

<> İntihar?

Adam öldürme (Buna kendimiz dahiliz) keyfidir, KADER değildir. Allah bize -örneğin- tabancıyı bıçağı yaratmış, EŞYA diye önümüze koymuş. EŞYANIN bir kusuru yoktur. Eşyanın orada olması kaderdir, ama onu alıp da ben adam öldürürsem ya da kendimi öldürürsem, bu kader değildir, SUÇLU benim.

8. "Çocuklarınızı yaratan siz misiniz yoksa biz miyiz?" ayeti uyarınca, çocuklarımızın sayısını belirleyen de Allah'tır. Ruhların sayısını, anne-baba velayetine bölüştürülmesini sağlayan da Allahtır. Yani çocuklarımızın olup olmayacağını ya da sayılarını belirleyen de Allah'tır. (Kaçının yaşayacağını Allah belirler)...

O arada bu konuyla ilgili soru var mı? Yoksa candaş sabır taşı olup çatlayacak şimdi... Ama bunlar da iyi konular, yan endüstri gibi birbirini tamamlıyor, dilediğini seçer sitende yayınlarsın, biliyorsun söylemiştim...

 

<> Evet, öncekileri yayınladım. Kader meselesi de iyi oldu.

Helal hoş olsun, o Allah'ın insanlığa verdiği GERÇEK bir BİLİM'dir. Nefis bir siten var. DEHR ismi enfes en başta... Bir candaşın da nefis bir sitesi var. Her şey var, yok yok. Yanlış anlamadımsa 17 yaşında, ama o da bir "PLAYİNG KİNG" tıpkı Dancing Queen gibi, Yuşa gibi 17 yaşında ama bir deha... Çok da romantik. (Bu bir rahmet-şefkat ölçüsüdür.)

Gerçek müzisyen veya sanatçı asla KÖTÜ olamaz. Yufka yüreklidir çünkü, denize, ormana şiir yazar. Doğacıdır, çevre dostudur. İnsana "sevgili" olarak bakar. Cinsiyetiyle değil, sevgilinin GÜZELLİĞİYLE ilgilidir. Zülüflere şiir yazar. Besteler. İcra eder. Sanatçı, Allah'ın HAS kuludur dersem inanın. (Acılı takılanları ve Ahmet Kaya gibi silahını helada unutanlara gıcığımdır. Ahmet Kaya makul olamadı, sanata politikayı soktu ve bütün emekleri yok oldu gitti...)

Yani bir Alim ile bir sanatçıya asla Allah şöyle dememelidir: "Ve yine kahrolası nasıl da ölçtü biçti?" (Müaddesir suresi.) Bunu dedirtmesin bir BİLGİN ve bir SANATÇI.

 

<> Ahmet Kaya'nın sanatını beğeniyordum.

Ben de beğeniyorum. Ben piyasanın ünlü bir orkestra elemanıyım. O adam sanatçı, ama sanatı satılık. O samimi bir PKK'cı olsa saygı duyarım. (Ateiste, komüniste ve hatta cinsel tercihlere saygı duyarım.) Ama samimi değil. Ismarlama ve eyyamcı bir PKK'lı oldu. Takıyye yapıyor. Parasal menfaatleri var. Onu tanıyorum.

Ben de profesyonel bir piyasa müzisyeniyim. Bizim camiada onlar, mutlaka çarpışırız. Sosyal demokrat idi, Kürt olmadığını ve Kürtçülerden nefret ettiğini söylüyordu, o zaman samimiydi. Ama sonra işi başka türlü yapıverdi. Silahı unutuverdi helada. Başı belada...

Konu ise Kalu Bela'da... Allah AKLA öğretti (programladı): Otur, Kalk, Konuş, ama en başta, en başta, en başta "OKU" dedi... Programı oku. Manyetik başlık ol ve diski oku dedi. Ben kalem programıyla yazdım, sen OKUyasın diye dedi...

Neyi okudu AKIL? Akıl VAHYİ okudu... Vahy nedir? HOLYGRAM = Kutsal ideogramlar. VAHY'in dili yoktur HOLOGRAMI vardır.

Örneğin bir kalem resmi çizin ve dünya gezdirin ve adını söylemeyin. Onun herkes kendi dilindeki KALEMolduğunu bilecektir. İşte vahy odur ki: ADI YOKTUR, geometriktir, yani Rakim-Kehf olarak matematikseldir.

O bir hologramdır. Akıl onu okur. Onda HARF yoktur. O meleklerin dilidir. Yani RAKAM (Matriss) ve KEHF(Matrix hologramı) olan bu dilde ses-harf yoktur. Ama Adem babamız, bu resme, vahye ve öğretilen eşyalara isimkoymuştur. Mesela "1-40-40-1-5" deniyordu. Adem baba, "1 = Elif; 2 = B; 3 = C; 4 = D; 5 = He (Yuvarlak he); 40 = L (Lam)" deyince, ortaya meleklerin dediği gibi "1-40-40-1-5" yerine "A-L-L-A-H" çıktı. Melekler bir şaşırdılar ki anlatamam...

 

<> j 30 mu, j 8 mi?

J Arapça öncesinde vardı. Harf sayısı ise 38 idi ve J harfi Ğayn'dan sonra gelen ilk harftir. Maalesef ebced tablosunda yer almıyor. Muhyiddin'i Arabi'nin El Ezkar kitabında bu kayıp harflerin numerik değerleri var. Mukaddime de (İ. Haldun) 38 harfin Tılısım (Tılsım, Talisman) olarak tanımını yapıyor.

J bu durumda "Ebcedi Hindiyye"de 3000 oluyor. Bunu izleyen, bildiğimiz G harfi 4000 oluyor. Onu izleyen V(Waw değil, sert bir V) 5000 oluyor. Ç = 6000 oluyor. Elif ve Ğayn'a pay edilip ortadan kaldırılan O ve Ö = 7000değerinde. İnce R (Writer'ın son R si) = 8000 değerinde. P harfi = 9000 değerinde vs vs. (Bu saatte Haniflerimizi sıkmayalım...)

Adem, rakamları SES/Harfe çevirdi. Kehfleri (Kehf burada rüyadaki misal alemindeki soyut kavramları oluşturuyor.) bunları akıl etmek çok zordur çünkü soyuttur. Aşk, nefret, hamiyet, şefkat, şecaat, fehim, vehim, vesvese, yurt sevgisi vb kağıt-kalem çizilerek isimlendirilebilir.

Ama BİLİM KEHF ile (Mevhumdur çünkü) anlatılır. Yani bilimi anlatmak için kağıt-kalem-defter çizmeniz bir şey ifade etmez. Bilimin misal alemindeki SOMUT karşılığı SÜT'tür. Ama bu alemde gelin de çizip anlatın. Öyle ya, cesaret kavramını nasıl çizeceksiniz ki?

Şairin dediği gibi: "Mutluluğun resmini çizebilir misin?" İşte akıl, bu dili öğrendi. Vahy bu dil idi ve akıl bunu "OKU"du. Akıl, "Evet Ya Rabbi sen benim Rabbimsin" dedi. (Rabb = Terbiye eden'den, mürebbiyeden ziyade, PROGRAMLAYAN demektir.) İnsanoğlu yapay zekayı = bilgisayarı yaratmadı mı? Ya insan aklı olan biyolojik zekayıkim yarattı? Rabb, biyolojik zekayı, bilinç ve aklı, zihinsel boyutu programlayan demektir.

Allah, Muciddir, Seriul Hısabdır. Allah Hafiz'dir. Yani bunları bilişim iletişim alanında kullandığımızda Allah, bizim Bilgi İşlem Programcımız = RABB oluveriyor. Bilgi işlem çok önemlidir. Vahy ise program dilidir.

Akıl öğrendi. Bu külli akl idi. Akıl HUNNES'dendir. Allah'ına koştu. Allah karşılığında Künnes'i, yani aykırı yönde kaçanı akıl içinde yarattı. Akıl ortamında, bütünü ufalamaya, kendi başına ayrılmaya yönelik NEFSİ oluşturdu. Hunnes = Merkeze, Allah'a rücu eden, merkezcil kuvvete zıt olarak.

Künnes = Allah'tan kaçan ve küstah: "Sen sana ben bana!" KÜLLİ NEFS denen bir tek varlık böyle dedi. Soru: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" Yanıt: "Bana ne, sen sana ben bana... Senden bana ne..." deyiverdi.

Oysa meleklerin yaratılışında böyle bir NEFS sorunu yoktu. Onun için melekler savunmaz, beslenmez, üremez vb. Ama İNSAN ve CİN NEFS'e (Emanete) talip oldular.

Hele insan olmak (Halifelik emaneti) çok daha zordu. Emaneti Allah yeryüzündeki tüm sapasağlam dağlara yükledi, onlar kaldıramayıp dayanamadılar. Ama İNSAN KALBİ bu ağır emaneti aldı ve dayandı... Şaşarsınız... Ben bir insanım ama, şu emaneti nasıl taşıdığıma 37 yıldır her an şaşıyorum.

NEFS = EMARETTİR. Nefsi taşımak çok ama çok zordur. Melekler nefsi istememişlerdir. Hayvanlar ve bitkiler, aklı istememişler, nefsi almışlardır, ama bu yüzden de MASUM kalmışlardır. Biz ise, bu satırları okuyan herkes, EMANETİ = NEFSİ üstlenmişiz. Yani NEFSİMİZ olsun istemişiz.

Melek istememiş: "Cenneti de Cehennemi de istemiyorum" demiş, dolayısıyla NEFS'i olmamış. İnsan ise "İster Cennet, ister Cehennem, hele bir nefsi verin deneyelim" diye Allah'a misak vermiş, anlaşma yapmış, söz vermiş, akit ve ahit imzalamış...

Bundan sonraki ilk konu şu: Nefs 12 yolla nasıl terbiye edilmeye çalışıldı? 11 yol ile yola gelmedi. Açlık denen 12. yol (Ramazan) ile nasıl terbiye edildi? Hangi ağaçtı beslendiği? O ağaç neden Kur'an'da lanetlendi? Şeceretil Mel'une dendi? Sıra sonraki chat'te bu konuda... Merak etmeyin ben de konu bitmez. Hiç duyulmamış ve yazılmamışları yazdırır yazdıran. (Reklamları izlediniz.)

Hoşaf ile pilava, niye bayılıyorum şu Sahura? Bilen var mı?

 

<> al la Turca

Yaw doğrudur, ben zaten iyice allaturca'yım ki... Ama üzüm hoşafı beni akşama kadar susatmıyor. Mesela ayva kompostosu da denedim ama, illa ki susadım. Benim hoşaf içinde karanfil var. Yarın da aşure yapacağım. Hep komposto olur mu? Haydi herkese (bana da) iyi sahurlar Hanif dostlar. Her birinizi ayrı ayrı ve tek tek çok seviyorum...

Benim Allah'ıma emanet olun.

Hanif kalın. Rabbi zıdni ilmi...

9 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page