KESİM : 65 DERİ DİRENCİ
HEM ZIRH HEM RUFAÎ
Görüldüğü gibi beş duyumuz ve MEKANİK MATERYALİST YASALAR da olmaksızın insanın EKSİ KUDRETİ Takyon gücünün hareket ettirme (Psikokinetik yasalar) telepatik iletişim yetenekleri var. Bir başka yetenek de deri direnci denen olay:
Pozitif bir deri direncinde Hint fakirleri örneğinde olduğu gibi çivi, şiş, bıçak vb. batmaz. İslam kerametlerindeki gibi zehir içersiniz, ölmezsiniz. Akrep sokar, zehiri toplardamardan dışarı fırlar. Batıdaki gibi kor ateş üzerinde yürürsünüz. Tibet lamaları gibi çıplak olarak eksi 20 derece soğukta oturur, donmak bir yana vücut ısınız aynı kalır!..
Bütün bunlar DERİMİZİN bir zırh haline gelmesi ve sistemimizi dışarıya kapamasıyla oluşuyor. Çünkü bir tek deri hücresinden, ana rahmindeki bebeğin, tırnağı, kıkırdağın ve milyonlarca yılda çürümeyen kemiklerin oluştuğunu görüyoruz.
Bir de negatif deri direnci var: Burada deri tersine sistemi dışa açıyor ve içe kapanıyor. O zaman Filipinlerde olduğu gibi elle ameliyat mümkün oluveriyor. Yani deri direnmeden ameliyatı yapan gerisörün eline yol veriyor ve, bu şifacı hekim örneğin apandisiti dışarı alıp, ameliyat ediyor ve yerine yerleştiriyor. Kesinlikle, bisturi, neşter vb. kullanmıyor.
Ya da Rufailer gibi ülkemizdeki bazı tarikat ehlinin gerçekleştirdiği kansız, şiş batması olayı!..
Burada deri direnmiyor ve etkilenmiyor, şiş girip çıkıyor ve hiçbir kan ya da iz bırakmıyor. Uri Gellerin metalleri yumuşatması da Derisinin marifetidir. Paranormal metâl bükülmesi de denen bu olayda cisim deriyi değil; deri cismi etkiler. Örneğin sıcak metal elimizi yakacağına soğuk olan elimiz onu yakar. Bu durumda da elektronların metallerdeki serbest dolaşımı durur, metâl bükülür.
Derinin bu becerisi nasıl oluyor? Takyon teoremi dışında hiçbir açıklaması bulunamaz olduğundan sadece “Şaşılıp” geçiliyor. Deri direncinin ister negatif; ister pozitif olsun iki türü de, EKSİ KÜTLEMİZİN bizim kütlemize göre büyüyüp-azalmasından doğan bir matematik farktır. Sadece artı kütle kalırsa (ölülerdeki gibi) büyük bir ağırlık doğar. Yani ölü bir insanın cesedi terazinin gösterdiğinden de ağırdır ve bunu taşıyıcı hisseder.
Evrenimizdeki bir cismin kendi çekim eşdeğeri olan bir (Eylemsizlik, atalet, inertial) kütlesi vardır. Cisimler çekimsiz uzayda bile bu artı kütleden yoksun değillerdir. Örneğin uzayda bir tonluk küçük bir göktaşını gözümüze kestirsek bile onun konumunu bozmak için, bir tondan fazla kuvvet gerekecektir. Bu da boşlukta yüzen her şeyin bir kütlesi olduğunu açıklar.
Takyon yasaları ise buna TERStir. Takyon kütlesinin sıfırdan küçük olması yüzünden, onu da itmemiz boşuna bir çabadır, hızlanmadığı gibi sonsuz direnen bir kütle olarak karşınızda durur. Oysa itilmediği sürece hızlanır.
Takyon yasalarına göre, bedenimiz onlara hayalet gibi gelmektedir, tıpkı onların bedeninin bize hayalet gelmesi gibi... Oysa durum açıkça bellidir: Bizde üç beden katmanı var: Birincisi artı 70 kg. ağırlığındaki maddi beden, ikincisi sıfır gram ağırlığında enerji (Ara) beden ve üçüncüsü ise eksi 70 kilo ağırlığındaki eksi beden...
Bunlar “Hayatta” diri oldukları sürece bir arada ve dengededir, terazice eşitlenmiştir. Ama istersek bu dengeyi bozabiliriz. Bu yana bozmak kolaydır (ölürüz), fakat öte yana “Ağırlık vermek” çok zor olmasına rağmen, tüneller sayesinde “imkânsız” değildir.
Eğer enerjiye doğru hızlanırsanız, SUPTİL (Seyyal) duble beden serbest kalır.
Eğer ağırlığı bilinç bedene kaydırmak üzere hızlanırsanız, eksi kütle baskın olur.
Eksi ve artı kütleler arasında fark eksiden yana ters çekimle (Levitation) artırılırsa, artı vücudumuzun deri direnci ortaya çıkar. O zaman dış etkilere karşı tünel koruyucu olur.
Ya da tersine, beden tünele kaydırılır ve tüneldeki eksi beden, artı bedenin yerini alırsa, vücuda el girer, şiş batar, duvardan geçeriz ya da havalanır, uçarız.
Soyut beden, dengeyi somut beden aleyhine bozarsa, deri direnci ve normalüstü havalanma (Levitation) ortaya çıkar.
Kommentare