Elektronun sözünü ettiğimiz enerjik kabukta, bilinmedik bir hızla dolanmasının anlamı, ne zaman nerede olacağının bir sır olması demektir. Konumu, zamanı ve hızı birlikte hesaplanarak bu güçlük aşılır. Ama üç hesabın bir arada bulunması da “kesinsizlik, belirsizlik” oluşturur.
Belirsizlik ya da kesinsizlik ilkesi, Heisenberg tarafından bulunan bir matristir. UZAY-ZAMAN ikileminden birini belirlemek ötekini kaybetmek demektir. Evrenin kontrol sırrı olan belirsizlik ilkesi türlü yorumlara götürülmüştür.
Örneğin; evrenin bir şans eseri yaratıldığını savunanlar, bir “ihtimal-olasılık” matematiğine bağlı “istatistiksel fizik” gözü ile evreni görürler. Yani sanki Yaratan, bir yazı-tura atmış ve öyle karar vermiştir. Belirsizlik bizim inancımıza göre, karadelik tekilliği gibi bir singularite ya da anket hesabı olan Probabilite değil; “İKİ YANLI YARATILIŞ” olan Parite’nin bir çift huni gibi birleştiği biçiminde düşünülmelidir.
Belirsizlik ilkesi, bireyselliği ortadan kaldırır ve bireyleri istatistiksel toplum olarak düşünür. B.Russel’in verdiği örnekle belirsizlik ilkesini açıklamaya çalışalım:
Bir sigorta şirketi müşterilerinin her yıl belli bir miktarda öleceğini yaklaşık olarak hesaplar. Örneğin her yıl ortalama 5 müşteri ölmekte ve bunlara hayat sigortası primi ödenmektedir. Sigorta şirketleri bu “beş kişinin, kimler olduğunu bilemez, kimlerin öleceğini değil; kaç kişinin öleceğini” hesaplayabilir. Ya da biz ülkemizde nüfusun yılda ne kadar arttığını çok yaklaşık olarak bulabiliriz, ama kimlerin doğacağını, kimlerin öleceğini değil!.. Bir ırmağın saniyede kaç metreküp su akıttığını hesaplarız ama, hangi moleküllerin akacağını bilemeyiz. Yani kişisel kaderlerle değil; o topluluğun ortalama anketiyle genel olarak ilgilenebiliriz. Elektronun da durumu aynıdır: Ona izaf ettiğimiz “enerji küresi” elektronun içine ya da dışına çıkamadığı, orada bulunması gereken bir “İhtimal-Olasılık” zarfıdır. Elektron bunun içinde sıçramalı hareketlerle, belirsiz bir hızla her an her yerde olabilir. Ama bu “ihtimal küresinin” dışında olamaz! Böylece yörünge denen bir çember, daire yerine, üç boyutlu bir küre kavramı getirilir. Belirsizlik ilkesi çok kesin ölçüm yapabilmektedir. Ölçüm, “özel kimseler” üzerine değil: bunların sayıları üzerinedir. Doğanın üçüncü kuvveti olan ZAYIF NÜKLEER KUVVET’in yönettiği radyoaktif bozunma bunun bir örneğidir:
Bir kilo uranyum, 1620 yıl sonra tam yarısını enerjiye çevirerek yarım kiloya iner. Bu yarım, kilo da 1620 yıl sonra 250 grama iner. Sonunda hep böyle yarılanarak, geriye kalan iki atomdan biri de enerjiye dönüşür.
Buna yarı ömür ya da yarılanma süreci denir. Uranyumun yarılanacağını biliriz ama, hangi atomların enerjiye dönüşüp, hangilerinin kalacağını bilemeyiz.
Böylece göründüğü gibi ihtimal hesapları tutmaktadır. Ne var ki, bu atomları tek tek numaralasaydık, bunların hangisinin yarılanmaya katıldığını anlayabilirdik. Ama belirsizlik ilkesinin sonsuz ihtimâller üzerine kurulduğu fikri tartışmaya açıktır. Çünkü evrende her şey çok çok değil; “çift çift” yaratılmıştır. Madde-antimadde bunun bir örneğidir. Eğer bir çok türlü madde yaratılsaydı, sonsuz ihtimalli evren ve yaratanın zar atarak oluşturduğu bir tesadüfi evrene inanırdık. Atomları oluşturan kuantlar bile “çift çift” spin denen birbirine zıt dönü ile BİR ÇİFT yaratılmaktadır. Hatta bunların ışıkları bile çift polarize düzlemde yol alır. Evren sonsuz ihtimalle de yaratılsa, her şeyi “çift çift” olduğu için kesinsizlik ilkesi ihtimal hesabına kavuşursa da bunlar sonuçta yine “Düaliteye” indirgenir. Evren çok sayıda “Çiftler” dir. Bu çiftlerden birini, belirleyerek ötekinin de ona zıt özdeş (Eşlenik) davranışlarını çıkarabiliriz. Fizikçilerin bu ikilem (Düalite) üzerinde durmaları ve herşeyin çift çift yaratılması olan Madde-Antimadde gibi eşlenikleri bulmaları sorumsuzca bir düşünce değildir ve Kuantum fiziğinin zaferidir.
Comentarios