KESİM : 68 INFINITY PARADOX
SONSUZLUK BİLMECESİ
ÇEVRESİZ TABLO
Hatırlanırsa Banach-Tarski’nin ispatı, bize sonsuzdan büyük sonsuzlar da olduğunu gösteriyordu. Bir portakalı dilimliyor, sonra da onu Hilbert uzayından en küçük bir nokta ya da evrenden büyük bir küre olarak yeniden birleştiriyorduk. Büyükten küçüğe çıkıyorduk; küçükten de büyüğe... Bir sonsuzdan küçük sonsuzlar da vardı; yokluk denen sıfır da iki ya da başka bir sayıya bölünüp çarpılabiliyordu.
Önemsiz bir en küçük noktadan, Hilbert Tüneliyle, evreni dışından seyredeceğimiz bir yere çıkıyorduk: Hilbert uzayı hem protondan küçük; hem evrenden büyük olunca, yukarıdaki evrenle aşağıdaki evren aynı şey gibi, birbirinin içinde aynı yerdedir.
Bu nedenle de, her şeyin hiçbir şey, bir şeyin hem hiçbir şey hem her şey olduğunu Esîr içindeki anında olup-ölen geometrik dinamizmi anlatmak için kullanmıştım.
Evren küçükten büyüğe doğru, fakat BİRLEŞİK ALAN oluşturarak yani TEKLİĞE doğru tertiplenmiştir ki, buna Hiyerarşi diyorduk. Ama alt yapı üst yapıya benzemezse de, her şey tek şey olarak vahdaniyet kazanır.
Örneğin, biz bitkiye, hayvana benzemeyiz. Ama onlarla ortak yanımız DNA şifreleridir. Ama biz bir DNA ya da Hücre benzeri değilizdir. Her döllenmiş yumurta birbirine benzediği hâlde, ortaya çıkan varlığın yüzeysel kuruluşu ister arı, ister ayı, ister, çimen, ister çınar, ister zürafa, isterse insan olur. Bu dört şifreden olan DNA her canlı bedenini birleştirir. Her bir molekül şifreyi oluşturan atom kuruluşu birbirine afakta benzemez. Her biri ayrı bir elementten oluşur. Bu kurşun da olabilir, oksijen de, civa da, kömür de... Bunlar da birbirine benzemez. Enfüsi benzerlikleri: Proton, nötron ve elektrondan kurulmuş olmalarıdır ki, onlar da birbirine benzemez. Sadece onları oluşturan KUARKLARI birbirine benzer. Kuantlaşmış kuarklar da kendilerinin bileşenlerine (sonsuz özünlü enerji rezonanslarına) benzemezler. (Rabbimiz hiç bir varlığa benzemez yani “Muhalefetül lil Havadis” sıfatına sahiptir.) Vahdan Allah’ın TEKLİĞİ Ehaddiyet’ten fakat eşsiz, benzersiz, emsâlsizliği olan TEKİLLİĞİ VAHDANİYET’tendir. Nasıl ki bir kuarkın cinsiyeti yeme-içme ihtiyacı yoksa, Rabbiimzden de bu alışkanlıklarımız beklenmemelidir. Yaratıklar, afaki olup, içlerinde enfusî öz yapının tohumlarını taşırlar. Sayısız canlı çeşidinin yapısında sadece “gen” denen dört çekirdek asidi vardır. Bunlar da tek kuanta birleşirler. Canlıların da içinde bulunduğu sayısız madde içinde sadece proton, nötron, elektron ve nötrinodan oluşan dört atom-altı birim vardır. Yaratıklar böyleyken, YARATAN’ın yarattıklarından birine benzemesi bilim açısından da yasaktır, İhlâs sûresi bunun için çok önemli bir CİFİR olayıdır.
Misâl âleminde “TÜNEL” olarak, bütün sistem birbirine benzer ve birleşip, aynı Külli şey olur.
Böylece yaratılışımızın Süper Uzay’ın Misalleri (İhtimaller) âleminden kaynaklandığını görürüz. Yüzeysel kurgumuza, içsel dizilişimizin benzemezliği vardır: İçsel diziliş tektir, bütün bir KÜLLİ AKIL toplam bilinç, kozmik zekâ, evrensel bellektir. İç-soyut kurgumuz ile dış-somut kurgumuz birbiriyle birleşip, aynı şey olunca obje ile sübje (Enfus ile Afak) de aynı şey olur: Tek, bir kuruluştan her şey her ihtimal (sonsuz misal) içinde biçimlenir.
Bunlardan yalnızca yaratılması istenen tünelden, somut bir evren ortaya çıkar, kalan her sonsuz misal, (sonsuz tane ihtimal) filizlenmemiş olarak tünelinde, Misal âleminde bekler.
Banach ve Tarski’nin şimdiki evren büyüklüğündeki bir küresini ya da evreni bizzat alarak dilimleyiniz. Bunu sonsuzda-bir küçültebilirsiniz de, sonsuz kadar büyütebilirsiniz de...
Evren böylece MİNİ AKNOKTACIĞINDAN bu matematik ile yaratıldı. Evren en küçükken şimdi en büyük olmasını, genişlemesini, BANACH-TARSKİ matematik açıklamasıyla sürdürmektedir. İstenseydi evren, Misal âleminde bir “Rüya” parçacığı; bir tasavvur ihtimali ya da şimdiki evrenin hiç yaratılmamış bir sembolü olarak kalırdı.
Düşünülecek olursa, böyle sonsuz tane evren sembolü daha orada bulunmaktadır. Çünkü sonsuz ihtimalli bir MİSAL ÂLEMİ, her ihtimali içerir, kapsar, dışında hiçbir ihtimal bırakmaz.
Sonsuz ihtimalin var olması, evrenin bir kör tesadüf ile, kimse “Ol emri vermeden” kendiliğinden oluşması gibi kâfir bir düşünce demektir.
Süper Uzay, aslında böyle bir kâfir düşünceyle türetilmiş, bilimsel bir gerçek olarak ortaya çıktı. Çünkü süper uzay demek, sonsuz ihtimalin her birinin mevcut olduğu bir evrenler çiftliğidir.
Dolayısıyla, en büyük sayı olan sonsuzun ötesine geçilemeyeceği için “Rabbimizin bizi yaratmasına gerek kalmadığı” gibi bir matematik sonuç çıkıyordu.
Çünkü matematikteki sonsuz, artık ondan büyük bir sayı olmayan dev sayıdır. Bu da Süper Uzaydır. Süper Uzay dışında hiçbir yer ve hiçbir şey olmamalı ise, “Tanrı yok”tur.
“Tanrı yok” ya da “Tanrı Süper Uzaymış meğer” gibi düşünmeliydik.
Çünkü sonsuz ihtimale bağlı bir “Olasılık/İstatistik fiziko-matematik” dışına başka bir varlık sığmaz. Bütün ihtimallerin olduğu bir Süper Uzay, ezelden ebede kadar orada hazır bulunan (ve haşa) Yaratan olur. Çünkü, adı üzerinde sonsuz, kendinden daha büyük bir sayı olmayan, sonların sonu “EKBER”dir.
O halde Sonsuzluk kulemiz Rüyaların Misal (Probability) ihtimallerine dayanıp bitmiş oluyordu. Matematik HAK’tır ve haber verdiği her şey mutlaka vardır. Şimdi de matematik “en son” diye (EKBER) misal âlemini bildiriyordu. O zaman yaratan ACZE DÜŞÜYORDU. Eğer matematik (bilim) bu noktada kalsaydı, Hâşa ALLAH’ın da süper uzay içinde bir ihtimal, bir yaratık, yaratılan olması gerekecekti. Sonsuzun dışında kalması gerekir ki, yaratıcı, yaratsındı.
Okuyucu, özellikle izleyen bandımız “Arz’dan Arş’a Mirac”ın son cildi içeriğinde Rabb’imizin ACZE düşürülemediğini; tersine, ALLAHÜ KEBİR sonsuzunun en büyüğünün dışındaki mutlak sonsuz olduğunu kavrayabilir.
Comments