Uyanık bir rüyadaymış gibi, imajı algılayan alıcı da bu imajı resme dökebiliyordu. Düşünce fotoğrafçılığında da bu mekanizma, düşüncenin canlandırdığı imajın film emülsiyonuna nakşolunması, “Alıcı” zorunluluğunu ortadan kaldırıyor, doğrudan filmin antisi, eşleniği ile haberleşme kuruluyordu. Dengeleme ilkesine göre, paralel bir evrende, ya da buradaki bir yerde, bir filmden durup dururken resim silinirken, bunun ödemesi olarak arzu ettiğimiz filmde de düşüncenin fotoğrafı ortaya çıkmaktadır. İmaj ve karşı imaj değiş-tokuş edilebilmektedir.
Telepatide iki bilinç arasında iletişim sağlanır. Oysa Düşünce fotoğrafçılığında bilinçli biri ile fotoğraf emülsiyon filmi arasında bağlantı kurulmaktadır. Beyindeki tasarım, imaj, ilham ya da hatıranın, ortada fol ve yumurta yokken, gümüşü ayrıştırıp, somut bir fotoğraf olarak ortaya çıkması teorim uyarınca KUANTUM’un ardındaki HİLBERT uzayı ile etkileşim ve soyut olan etkinin somut ile haberleşmesidir.
Sonsuz özünlü enerji, tünelden soyut bir takyonu çeker, tünelin bize bakan ucundan kuantlaştırarak, fotoğraf olarak belirmesini sağlar. Fizik dünya ile soyut dünya arasında böylece “GİZLİ DEĞİŞKENLER”in rol oynadığı anlaşılmaktadır.
Düşünce fotoğrafçılığında “şimdi”nin resmi çekilebildiği gibi, geçmişteki bir anının ve gelecekteki bir projenin de resmi çekilebilmektedir. Örneğin şimdi tabelası yeni bir isimle değişmiş bir mağazanın, eski ismiyle resmini çekebilmek mümkündür.
Pîrî Reis haritalarında da aynı durum vardı: Örneğin, Grönland adası, aslında üç adanın kalın bir buz katmanıyla örtülmesi nedeniyle bir tek ada gibi görünür. Ama Pirî Reis’in gezici durugörüsü, ya Grönland’ın buz tabakasının altını görmüştür, ya da “Geçmişinin” haritasını çıkarmıştır.
Bilindiği gibi, coğrafik projeksiyonlara benzemeyen, uydu bakışıyla dünyanın görünüşünün gerçek biçimiyle çizilen Pirî Reis haritalarında geçmişin hayat biçimleri ile cağının, coğrafik adlandırmaları bir arada not düşülmüştür.
Bütün bunlar aynı kategoridendir: Düşünce ve bedensiz durugörü, rüya, hipnoz tünel aracılığıyla “Gizli değişkenleri” ortaya çıkarmaktadır.
İki paralel kuant ya da madde-antimadde arasındaki zaman ötesi paralelliği oluşturan “Gizli değişkenler” mekânizmasından TAKYONLAR sorumludur.
Takyonlar, ışıktan hızlı oldukları için zamanları tersine akmaktadır ve yola çıkmadan amaçlarına ulaşarak, sonucu, nedenden önce hazır bekletirler. İki parçacık arasında, onların sıfır anındaki çift üretimine bilgiyi iletirler. Kuantum bilgisini iletmek için önce sonsuz özenerjinin evren bilinci, oluşturduğu biçimi, Hilbert uzayında magnetik çizgilere ve sonra da kuantlara dönüştürerek gerçekleştirmektedir. Eğer durum buysa, evrenimizden kaybolan bir şeyin karşılığında, durup dururken “bir şey” ortaya çıkmalıdır: Feinberg uzayından, bize sıçrayabilen takyonlar da olmalıdır.
Kuantlaşmamış bu takyonlar, düşünce fotoğrafçılığında ortaya çıkıyorsa, doğada da ortaya çıkmalıdır. ”Nerede ve nasıl?” sorusunun cevabı Kur’an’da “Birden ortaya çıkan ve Cinleri yakan Şıhab’lar!...” diye gizliydi.
Bunların yeri de yine Kur’an’da bildirildiğine göre “Göklerin korunduğu” üst bölgedir. Atmosfer içindeki kozmik ışınlar ise evcilleşmiş uzantıları yani, “Kozmik sekonderler” dir. Kozmik primerler ŞIHAB’lardı: Kozmik primerler denen çok sert bu ışınlar, hiçbir kaynağı olmadan birden ortaya çıkıyor ve atmosferimizi bombardıman ediyorlardı.
Comments